19 Ocak 2011 Çarşamba

Ogün Samast yakalanırken oradaydım!

 
 19 Ocak 2007 günü bir arkadaşım telefon edip de "Hrant dink   öldürülmüş,  çok üzüldüm, televizyonunu aç"  dediğinde; ertesi gün katil Ogün Samast'ın Samsun'da yakalanışına an be an tanık olacağımı henüz bilmiyordum. Dahası katilinin kim olduğunu bile tüm Türkiye gibi henüz ben de bilmiyordum. Hayat arkadaşım gazeteci. Şenol Çakır. Olayın olduğu dönemde Doğan Haber Ajansı'nda çalışıyordu. Hrant'ın öldürülüşünün ertesi günü, akşama doğru bürosundan beni arayıp katil zanlısının Trabzonlu bir genç olduğunu,  olayı takip etmek üzere Trabzon'a gideceğini söyledi. Katilin kim olduğu olayın vehametini değiştirmiyordu ama bizim bölgemizden birinin hem de bir gencin olması nedense beni daha da etkilemişti. O akşam yakın bir arkadaşımızla biraraya gelmek üzere sözleşmiştik. Tam arayıp Şenol'un Trabzon'a gideceğini haber verecektim ki Şenol yeniden arayıp gitmesine gerek kalmadığını, zanlının Samsun'da gözaltına alındığı bilgisinin geldiğini söyledi; bir şey sormama gerek kalmadan da telefonu kapattı. Nedense heyecanlanmıştım. Hemen akşam için sözleştiğimiz arkadaşımı arayıp olayı anlattım. Ortak bir dürtüyle otogara gitmeye karar verdik. On dakika sonra arkadaşım arabasıyla gelip beni evden aldı.Otogara vardığımızda ortalıkta olağanüstü bir hal olduğunu gösteren bir hava vardı ama böylesi bir cinayetin zaanlısının orada olduğuna işaret eden kalabalık henüz yoktu. Ortalıkta abartılı sayıda polis ve jandarma da yoktu. Sadece otogara girişlerden biri kordonla çevrilmiş, birkaç polisle jandarma bekleyen yolcuların o alana girmemesi için uyarıda bulunuyordu. Hatta diyebilirim ki bekleyenlerden durumun farkında olmayanlar bile vardı. Arkadaşım Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nde öğretim görevlisiydi. Samsun'da hatırı sayılır bir çevresi vardı. Otogarda da güvenlikten sorumlu kişiyle tanış çıktı. Hemen kordonu aşıp kafeterya bölümüne geçtik ve daha gazeteciler bile gelmeden olayın ön bilgisini aldık. Katil zanlısı otobüsle gelmiş ve otobüs otogara girer girmez hemen gözaltına alınmış. Yolcular bile ne olduğunu anlayamamışlar. Olayın farkına ancak mola gereğinden fazla uzayınca varmışlar. Yani her şey son derece sessiz ve sakin halledilmiş. O esnada da otogarın içinde jandarmaya ait odada kimlik tespiti yapılıyormuş. Üzerinden sadece o beyaz beresi, silahı ve Trabzon'a ulaşabilseymiş orada cebinden çıkarıp açacağı Türk bayrağı çıkmış. Zanlı otogardan sonra emniyet müdürlüğüne götürülecekmiş. Şimdilik başka da bilgi yokmuş. Otogardaki sakin hava 10-15 dakika daha sürdü. Sonra birden bir hareketlilik başladı. Ortalık bir anda polis ve jandarma kaynamaya, otogarın dışında yoğun bir araç trafiği yaşanmaya başladı. Kafeterya bölümünde oturanları kaldırdılar, herkesi kordonun karşı tarafına aldılar, kapılardan uzaklaştırdılar. "N'oluyor" demeye kalmadan
 kordonla çevrili kapıdan ordu gibi bir kalabalık içeri girmeye başladı. Meğer zanlının önce emniyet müdürlüğüne götürüldüğünü zannedip oraya giden gazeteciler otogara ancak gelmişler. Biz de zaten gazetecilerin neden hala gelmediğini merak ediyorduk. (Emniyet müdürlüğü Samsun'da şehrin tam merkezinde, otogar ise şehir dışında. Dolayısıyla onların gelmesi biraz zaman almış). Gazetecilerin otogara gelmesiyle Ogün Samast'ın jandarmanın odasından alınıp emniyet müdürlüğüne götürülmesi aynı ana denk düşünce gerçekten büyük bir karmaşa yaşandı.Flaşlar patladı, herkes birbirini itip kakmaya başladı. O karmaşanın içinde elleri kelepçeli bir genç, apar topar otogardan çıkarıldı ve jandarmanın aracına bindirildi. Biz tam kordonun önündeydik. Sadece bir an o şaşkın ve donuk yüzü gördük! Aradan 4 yıl geçti. Bu dört yıl içinde defalarca Ogün samast'ı televizyonlarda izledim. Ama aklımda kalan otogardaki karmaşa içinde, o şaşkın, bir o kadar da donuk yüzü oldu. Hrant dink'in cenazesinde karısı Rakel dink'in konuşmasında dediği gibi: "Yaşı kaç olursa olsun, 17 veya 27 olsun, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek
olduğunu da biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratmayı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim..."