24 Şubat 2011 Perşembe

Mayflower, İngiltere ve ABD

Mayflower "Mayıs Çiçeği"; 1620 yılında İngiltere'nin Plymouth limanından yerleşme amacıyla ABD’ye gelen ve sonradan bugünkü ABD'nin çekirdeğini oluşturan Pilgrimleri taşıyan geminin adıdır. "Mayflower Sözleşmesi" de 11 Kasım 1620'de Amerika Birleşik Devletleri’nde anayasanın oluşturulması ile ilgili ilk çalışmalardan biridir. 1620’de Mayflower gemisi ile Amerika’ya göç eden İngilizler, bu ülkeye daha sonra göç edecek insanların da katılabileceği bu sözleşme ile sivil bir toplumun temelini atmışlardır. Sözleşme ile kolonilerde çıkarılacak kanun ve anayasaların koloninin genel yararına olması öngörülerek devletlerin halka hizmet etmeleri gerektiği vurgulanmıştır. Sözleşme şöyledir:
"Tanrı’nın adıyla, amin!
 Aşağıda imzası bulunan bizler, dinimizin koruyucusu, İrlanda, Fransa ve Büyük Britanya’nın hürmete layık kralı James’in sadık bendeleri, Tanrı’nın inayetiyle; ülkemizin ve kralımızın şerefi, hıristiyanlık inancının ilerlemesi ve Tanrı’nın zaferi için ant içerek Virginia’nın kuzey kısmındaki ilk koloniyi kurmak  için seyahate çıkmayı; bu vaadlerimizi tek başımıza ya da karşılıklı olarak Tanrı’nın huzurunda yerine getirmeyi; dirlik ve düzenimiz için ve yukarıda bahsedilen amaçların yerine getirilmesi için sivil bir örgüt çatısı altında bir araya gelmeyi; adil ve eşit kanunları, emirleri ve anayasaları koloninin genel çıkarlarına uygun olacak bir şekilde çıkarmayı bütün alçakgönüllülük ve itaatimizle vaad ediyoruz."
New England'da, diğer kolonilere oranla, yıllar boyunca daha belirgin bir özyönetim uygulaması görüldü. Mayflower gemisiyle gelen Pilgrimler; daha iyi yönetilmelerini ve güvencede olmalarını sağlamak amacıyla bir siyasal kuruluşta toplanmak ve bu kuruluş aracılığıyla koloninin genel yararı için gerekli ve uygun olacağı düşünülen adil ve eşit yasaları, kararnameleri, tüzükleri, anayasaları ve makamları kabul etmek, kurmak ve düzenlemek için, "Mayflower Sözleşmesi" denilen belgeyi kabul ettiler.
İşte yeryüzünde ABD'nin en büyük ve belki de tek müttefikinin İngiltere olmasıyla "Amerika hala biraz da İngiltere'dir, her Amerikalı biraz da İngiliz'dir" denilmesinin nedeni budur!
Mayflower, İngiltere ve ABD...

ABD'yi kimler oluşturdu?

Kristof Kolomb'un keşfetmesinden önce topraklarında sadece Kızılderililerin yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri bir göçmenler ülkesidir. Başta İspanya, Fransa ve Britanya olmak üzere aralarında Hollanda, İsveç ve Portekiz'in de bulunduğu birçok Avrupa ülkesi keşiften sonra bu topraklara gelerek sömürgeler kurdular. Bu sömürgeler arasında Britanya'nın 13 kolonisi vardı. İngilizler ilk koloniyi 1607 yılında altın bulmak için geldikleri Virginia'da kurdular. Burada altın bulamayınca da zorlu geçen yılların ardından tütün yetistirmeye basladılar. Bu sayede Virginia kolonisi İngiltere krallığının mali desteği olmadan ayakta durabilecegini göstermis oldu. 1619'da ilk kez kadınlar ve gene aynı yıl köle olarak getirilen Siyah Afrikalılar Amerika'ya ayak bastı. Ve onları 1620'de Ingiltere'de dinsel inançları nedeniyle baskı gördükleri için barınamayan Protestanlar izledi. Mayflower adlı gemiyle Massachusetts kıyılarına varan bu grup kendi hükümetini kurdu. Ingiltere'ye ait bütün bu kolonilerde yönetim biçimi İngiltere'ye benziyordu.  İngiliz Kralının tayin ettiği bir vali tarafından yönetiliyor ve bir de meclisleri bulunuyordu. Amerika'da yaşayan bu insanların İngiltere'nin özgür vatandaşlarından bir farkı yoktu. 1700'lü yıllara gelindiğinde İngiliz kolonilerinde yasayanlar daha batıya dogru yayılabilmek için Fransız bölgelerine sürekli akınlar düzenlemeye basladılar. Ve yedi yıl süren savaşın ardından 1763'de İngiltere galip gelince Fransız Kanadası ile Mississippi ırmağının doğusundaki topraklar da Ingiltere'nin denetimine geçti. Ancakbu uzun savaş İngiliz maliyesinin bozulmasına neden oldu ve İngiltere'nin mali durumunu iyileştirmek amacıyla yeni vergiler koyması Amerikadaki kolonilerin tepkisine yol açtı. İşte ABD 18. yüzyılda Britanya İmparatorluğu'na ait bu sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasıyla oluştu. 4 Temmuz 1776'da  bağımsızlığından hemen önce yaklaşık 2.5 milyon olan nüfusunda en büyük pay İnglizlerin, sonra da Almanlarındı. Dayanağı İncil ve ilk ilkeleri dini toleranslar olan bu devlete İngilizler; "Muhafazakarların kurduğu devlet" diyordu. Bunun nedeni 17. yüzyılın başında Amerikada "New England"a yerleşen ilk göçmenlerin Avrupadaki dini zulümlerden kaçan Püriten sığınmacılar olmasıdır. Zira 1620-1770 yılları arasında kıtaya bu ilk gelenler, karşılıklı evlilikler ve din birliği sayesinde bugun Beyaz Amerikalı denilen (White,AngloSaxon,protestan) siyasette ve iş dünyasında hakim konumda olan Amerikan ulusunun ana çekirdeğini oluşturdular. 2008 yılına kadar seçilen bütün ABD başkanlarının da bu gruba dahil olduğu bilinen bir gerçektir.

20 Şubat 2011 Pazar

BOP üzerine...

Bu yazı, dünya kamuoyuna Ortadoğu'da barışın ve ekonomik kalkınmanın sağlanması amacıyla bölgeyi yeniden şekillendirmek üzere oluşturulmuş bir proje olarak sunulan Büyük Ortadoğu Projesi'ne ilişkin Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Öğretim Üyesi Prof.Dr.Anıl Çeçen'le yapılmış bir ropörtajdan alıntıdır ve projenin altında yatan nedenleri anlamak açısından son derece önemlidir.

-Projenin doğuşu nereye dayanmaktadır? Yeni bir proje midir?
Hayır, yeni bir proje değildir. Büyük Ortadoğu Projesi de bu doğrultuda bir büyük Ortadoğu birleşik devletleri ya da bir Ortadoğu konfederasyonunu eski Osmanlı Bizans hinterlandında var olan devletyapılarını parçalayarak eyaletler halinde bir bölgesel yapıya kavuşturmayı hedeflemektedir.

-Proje Kuzey Afrika ülkeleri ve Kafkas ülkeleri dahil Türkiye ve Afganistan'ı da içine almaktadır. Projenin kapsamının bu kadar geniş tutulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kuzey Afrika'ya yönelmesini ben gayet doğal görüyorum. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu da. Roma İmparatorluğu da ve bu bölgede kurulan bütün diğer büyük devletler de Kuzey Afrika'yı sınırları içerisine katmıştı. Yani Ortadoğu'da bir büyük devleti ayakta tutabilmenin yolu Kuzey Afrika'nın kontrolünden geçmektedir. Çünkü Kuzey Afrika'yı kendi haline bırakırsanız Avrupa ile yakın ilişkiler içerisine girer, yeni bir siyasi yapılanma Akdeniz üzerinden ortaya çıkar ve Ortadoğu'daki siyasi yapıyı tehdit eder.

-Amerika'nın açıkladığı amaçlar var bir de projenin altında yatan, dünya kamuoyunu da tedirgin eden varsayımlar var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Amerika'nın açıkladığı amaçlarla dünya kamuoyunun değerlendirmesi arasında çok ciddi farklılıklar ve çelişkiler var. Ben dünya kamuoyunun değerlendirmelerini daha doğru görüyorum. Amerika burada emperyal güç olarak bölgeye sızmak, bölgeye hakim olmak, bölgenin bütün doğal kaynaklarını ele geçirmek, bölgede İsrail'in güvenliğini sağlamak, İsrail'in çıkarları doğrultusunda bölgeyi yeniden düzenlemek istediği için ve kendi emperyal sürecinde yeni dünya düzenini Ortadoğu merkezli yeni bir yapıya sürüklemek istediği için gerçekleri söylemiyor, açıkça yalan söylüyor. Amerika kitle imha silahları suçlamasıyla Iraka girmiş ama şimdiye kadar hala kitle imha silahlan bulunamamıştır. Demek ki Amerika kendi ekonomik, siyasi çıkarları açısından bölgeye girmek zorundaydı ama durduk yerde giremezdi, uluslararası hukuku çiğneyemezdi. Ortadoğu'da Siyonist tırmanışın sürmesi ve bu noktaya gelmesi aşamasında İsrail'in de dünya kamuoyunu aldatma noktasında ciddi yalan politikaları, yalan stratejileri ürettiğini görüyoruz. İşte bugün bunun en açık örneğini Kuzey Iraktaki Türkiye'nin aleyhine olan gelişmeler göstermektedir. Biliyorsunuz Kuzey Irakta fiilen bir Kürt devleti kurulmuştur. Bu Kürt devletini Amerika kuruyor görünmesine rağmen aslında Amerika'nın üzerinden İsrail'in kurduğu, Kürdistan ordusunu İsrailli komutanların yetiştirdiği, Kuzey Irakta Kürdistan bankasını İsrail'in kurduğunu, Kürt üniversitelerini İsrail'in kurduğunu yani Kürdistan denen siyasi varlığı da bizzat İsrail'in ortaya çıkardığını görüyoruz. Bütün kaynaklar ve bütün basın bunu böyle yazmasına rağmen İsrail otoriteleri bunu inkar etmekte yani ciddi bir inkarcılıkla bunu ört bas etmek istemektedirler.

-Ortadoğu'daki çatışmaların esas kaynağı İsrail. İsrail'in proje içerisindeki yeri ve etkisi tam olarak ne olabilir?
İsrail şu an bölgenin en küçük ülkesi konumundadır ama dünyanın en büyük gücüdür. Bu çerçeveden baktığımızda Ortadoğu'daki İsrail meselesini sadece küçük bir ülke meselesi, bir bölge meselesi olarak değil bir dünya meselesi olarak görmeliyiz. Bu doğrultuda İsrail sadece Filistin'i değil ama Lübnan'ı, Ürdün'ü, İran'ı, Suriye'yi, Türkiye'yi, Suudi Arabistan'ı, ve Mısır'ı hedef alan bir Ortadoğu planlamaktadır. Bu da tamamen Büyük İsrail Projesi'dir. Bölge ülkelerinin hepsini hedef aldığı için, devletleri tasfiye etmeyi hedeflediği için, bölge ülkelerini parçalayarak eyaletler halinde Amerika ve İngiliz ordularının gücü ile İsrail'e bağlamayı hedeflediği için bu proje maalesef bölgeye savaş getirmektedir. 3. Dünya Savaşı İsrail yüzünden, büyük İsrail projesi yüzünden Ortadoğu'da çıkmış olacaktır.

-Bu projede Türkiye'ye düşen rol nedir?
Büyük Ortadoğu Projesi eski Osmanlı hinterlandını hedeflediği için bunun gerçekleşmesinde Türkiye merkez ülke konumuna gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun kurulu olduğu topraklarda daha önce Roma İmparatorluğu vardı. Bu iki imparatorluğun da merkez ülkesi Türkiye idi. Her iki imparatorluğun da başkenti İstanbul'du. Bütün Osmanlı hinterlandını kapsayan ve yeni bir Bizans İmparatorluğunu bölgesel bir konfederasyon biçiminde kurmayı hedefleyen bu plan çerçevesinde İstanbul'un yeniden başkent haline getirilmek istendiğini ve bu çerçevede İstanbul yerine Konstantinopolis kavramının kullanıldığını, İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesinin tıpkı Roma'da olduğu gibi Vatikan benzeri bir mahalle devletine dönüştürülmek istendiği ve bu doğrultuda giderek İstanbul merkezli bir yapının önünün açıldığını görüyoruz.

-Sizce Büyük Ortadoğu Projesinin basan şansı nedir?
Ben bu projenin gerçekleşme şansının zayıf olduğu kanaatindeyim. 
 

18 Şubat 2011 Cuma

Eisenhower Doktrini ve BOP

Vikipedi kaynaklı bilgiye göre kısa adı BOP olan "Büyük Ortadoğu Projesi" ya da tam resmi adıyla "Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi ile Müşterek bir Gelecek ve İlerleme için Ortaklık İnisiyatifi", Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından "Büyük Ortadoğu" adıyla duyurulan, en batıda Fas'ın Atlantik kıyılarından, en doğuda Pakistan'ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye'nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen'e kadar uzanan bölgede, Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı açıklanan politik bir kuram. Dünya kamuoyuna açıklanan hali ile ise Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır. Ancak örtülü yanıyla da 1920 de İngiltere tarafından çizilen sınırların yeniden gözden geçirilmesidir. ABD'ye göre yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık oluyor ve bölge kaynakları yanlış ülkeler tarafından kullanılıyor. İşte bu noktada ABD , 1920'de İngiltere'nin yaptığı gibi bölgede "böl ve yönet taktiğini" uygulamaya çabalıyor ve bunun içinde İsrail'i kullanıyor. ABD yönetiminin bugüne değin resmi belgelere dayandırmadığı ancak; Türkiye'yi de yakından ilgilendiren bu projesi aslında ABD Kongresinin 1957’de kabul ettiği "Orta Doğu’da Barış ve İstikrarı Koruma" başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararın bir anlamda bir versiyonu. 9 Mart 1957'de ABD kongresi tarafından kabul edilen Eisenhower Doktrini de temelde Ortadoğu ülkelerine askeri ve ekonomik yardım ayapmayı ve bölgeyi komünizmden korumayı amaçlıyordu. Türkiye'nin 22 mart 1957 günü katıldığını ve ayrıca doktrini bölgede gerçekleştirebilmek için hazır olduğunu açıkladığı bu doktrinin kabulünde iç siyasi havanın gerginleşmesine rağmen CHP Menderes hükümetine destek olmuştu.Doktrinin getirdiği tedbirlerin ilk uygulaması da 1958 yılındaki Lübnan ve Ürdün olayları sırasında gerçekleşmiş; Türkiye, ABD ve İngiltere’nin davranışlarını kayıtsız şartsız destekleyeceklerini bildirmişti.BOP'un temeli Eisenhower Doktrini ile atılmış gibi görünse de aslında ABD'nin BOP ile ilgili planları bundan da önceye, İngiliz siyâsetçi Churchill'in "bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir" sözüyle de çarpıcı bir şekilde ifade ettiği Ortadoğu petrollerinin Batıtarafından keşfedilmesine dayanır. 1870'li yıllarda  Dicle ve Fırat vadisinde zengin petrol yataklarının bulunması üzerine İngiltere ve Almanya bu petrolün peşine düştü. İlk olarak Almanya Deutsche Bank'ı devreye sokarak bölgede petrol arama ve çıkarma imtiyazını elde etti. 1901'de İran'dan toprakları üzerinde petrol arama hakkını 60 yıllık imtiyaz olarak ele geçirmesiyle İngilizler de bölgeye girmiş oldu. Amerika'nın bu bölgedeki petrole olan ilgisi ise Rusya'nın üretici olarak dünya piyasasında ciddi bir rakip olarak ortaya çıkması ve bu sahaların ABD sahalarından daha verimli olmasıyla olmuştur. 1.Dünya Savaşı Amerika'daki yerli petrol yataklarının tükeneceği korkusunu doğurunca da ABD İngiliz şirketleriyle birlikte gözünü Ortadoğu'ya dikti. Ve böylece Büyük Ortadoğu Projesi'nin temeli bir anlamda atılmış oldu.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Siyonizm nedir?

Siyonizm, Kudüs'teki Siyon Tepesinin adından gelir. Yahudi halkının Filistin'e dönme umudu, Yahudi düşüncesinin sürekli bir yönüdür; bu düşünce Mesih'in geri gelme düşüncesinden ayrılmaz. Yahudilerde Mesih inancı çok önemlidir. Mesih'in gelme amacı, dünyada bir Yahudi devleti kurmaktır. Hatta İsrail kurulduğu zaman Yahudi gazeteleri "Mesih'in Ayak Sesleri" başlığını atmışlardır. Siyonizm fikrini ilk ortaya atan ise 19.yy sonlarında Avusturyalı gazeteci Theodor Herzl (1860-1904) oldu. Ama ortaya atılmakla kalmadı, Yahudi camiası tarafından kabul gördü. Herzl'in 1896 yılında yazdığı kitabı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) ve 1897 yılında yazdığı, Die Welt(Dünya) gazetesi, 1897 yılında Basel'de toplanan 1.Dünya Siyonist kongresi'nde savunulan düşüncelerin kaynağı oldu. Ancak bu fikir Theodor Herzl tarafından mı ortaya çıkarılsa da daha eski bir geçmişi vardı. Yahudiler MS. 71'de Romalılar tarafından yurtlarından çıkarıldılar ve bu yüzden Kudüs'e dönme hayaliyle yaşadılar. XIX.yy'daki "ulusların uyanışı" Yahudi ulusçuluğunun canlanması için elverişli koşullardan biriydi; 1881'den sonra, Rusya'daki Yahudi kırımının artması bunu hızlandırdı. Ama Siyonizm'in asıl amacı bunla sınırlı kalmayacaktı.Siyonizm'in gerçek amacı, dünyayı ele geçirmektir. Bu onlar için değiştirilmiş Tevrat'ın bir emridir.ABD, İsrail'i kuruluşundan 8 dakika sonra tanıdı. Başkan Truman İsrail'deki ilk ABD büyükelçisi James G. McDonald'ı resmi işlemleri tamamlamadan alelacele atadı. Bu olay, ABD üzerindeki Yahudi etkisini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. Bu etki ilk günden bu yana İsrail için Ortadoğu politikasının en büyük kozu olagelmiştir. Aldığı yardımlarla kısa sürede güçlenen İsrail, 1949'da komşu Arap devletleriyle ilk kez savaştı ve onları yenilgiye uğrattı. Savaşın sonunda 1 milyon Filistinli yurtlarını terk etmek zorunda kaldı.1967'de Araplarla bir kere daha savaşan İsrail 6 gün süren bu çatışmalar sonunda topraklarını 4 misline çıkardı. Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri'ni işgal etti. İşgal ettiği yerler arasında, Yahudilerin iki bin yıldır hayalini kurduğu Kudüs de vardı.Yahudi hakimiyetindeki ABD'nin desteğini alan İsrail, Birleşmiş Milletlerden kendi aleyhinde karar çıkmasını da önledi. 1973'de Araplarla tekrar savaşa tutuşan ve yine galip gelen İsrail, Sina'yı da işgal etti. İsrail, işgal altında bulundurduğu topraklarda yaşayan Filistinlileri katletmeye ve yaralamaya devam ederken, demokratik ülke olduğu iddiasıyla, Birleşmiş Milletler İnceleme Komisyonu'nun bölgeye girmesine izin vermemektedir.Filistinde Tarihde aşi benzeri görülmeyen bir soykırım yasanıyor yaralıları tasıyan anbulanslara bile saldırı yapılıyor dünya bu soykırım karsısında sukunlugunu bozmuyor.

13 Şubat 2011 Pazar

Kıyametin tarihi 2036

Rus bilim insanlarının iddiasına göre saatte 37 bin kilometreden fazla hızla hareket eden Apophis asteroitinin 13 Nisan 2036'da Dünya'ya çarpıp milyonlarca kişinin ölümüne neden olabilecek. Rus astronomların öngörüsüne göre 274 metre genişlikteki Apophis'in gezegene 25 yıl içinde çarpması muhtemel. NASA ise bu felakete 250 binde 1 ihtimal veriyor. Bunun için asteroitin Nisan 2029'da dar bir yerçekimsel anahtar deliğinden (geçen bir asteroitin Dünya'nın yerçekimiyle rotasını değiştirmesi) geçmek zorunda. Böylece yedi yıl sonra gerçekleşecek çarpışma için rotasına girebilecek. Bilim insanları dünya'nın etrafında, Apophis'in 2029 yılında geçeceği yörüngenin yakınlarında Dünya'nın anahtar deliğinin olduğunu keşfetti. Dünya'nın yerçekimi çok büyük. Eğer asteroit bu delikten geçerse, Dünya'ya çarpabilir.  NASA Dünyaya Yakın Cisimler Programı yöneticisi Donald Yeomans, bu ihtimalin çok düşük olduğunu belirtiyor. St Petersburg Üniversitesi'nden Profesör Lenoid Sokolov ise, "‘Apophis, 13 Nisan 2029'da Dünya'ya saatte 37 bin-38 bin kilometre hızla Dünya'ya yaklaşacak. Çarpışmanın ise 13 Nisan 2036'da gerçekleşme ihtimali var. Görevimiz çeşitli alternatifleri değerlendirmek, senaryolar geliştirmek ve öngörülerimize uygun eylem planları oluşturmak" diyor. Apophis'in Dünya'ya çarpma rotasına girmesi halinde NASA, rotayı değiştirmek için kaçınma manevrasını devreye sokacak. Bunun en basit yolu asteroite bir insansız uzay aracının çarpmasını sağlamak. Rus bilim insanları da 14 ay önce asteroitin rotasını değiştirme yönünde bir operasyon başlatma konusunda görüşmek üzere toplanmıştı. Geçen şubatta Asteroid  2011 CQ1, Pasifik'in üzerinde, yeryüzünün sadece 5741 kilometre üzerinden geçmişti. Temmuz 2005'te NASA, kasıtlı olarak Deep Impact uzay aracının Tempel 1 kuyrukluyıldızına çarpmasını sağlamıştı. Bunun sonucunda, kuyrukluyıldızın çekirdeğinin önceden sanılana göre, daha toz ve daha az buzdan oluştuğu anlaşılmıştı.