8 Ocak 2011 Cumartesi

Kıyametin ayak sesleri...

        Kıyamet yaklaşıyor, diyorum; ahir zaman kapıda, diyorum... inanın doğru söylüyorum! Hem de bu kehanetleri öyle Mayalar'ın, Nostradamus'un şifrelerini çözerek yapmıyorum. Sadece yurdum insanına bakıyorum ve duyuyorum yaklaşan felaketin ayak seslerini... Örnek mi? Örnek çok ama ben en son CNN-Türk televizyonunun o çın çın kahkahasıyla bırakın televizyonları evlerin bile camlarını zangırdatan sunucusu   Saba Tümer'in programında gördüğümü anlatacağım.
        Geçen akşam kanalları dolaşırken (Bu da tuhaf bir laf aslında! Sanki sahilde tura çıkmış gibi) birden
gördüklerime inanamadım. Gözlerimi ovuşturup bir kaz daha baktım; halüsinasyon filan değildi. "La havle vela
kuvvet" çekip başladım izlemeye. Üstlerinde yataktan yeni kalkmış da sabah kahvesini içmeyehazırlanıyormuş
gibi kıyafetler olan (ama ne hikmetse hepsi de mutfak önlüğü takmıştı) bir grup kadın, lastiği gevşemiş, beli
düşmüş, göbeği kasığına kadar açıkta pijaması, üstünde kocasının eski atletiymiş gibi duran bir omzu
dirseğine kadar kaymış tişörtü ve kafasına taktığı kocaman yemyeşil mandalıyla (evet, evet çamaşır mandalı.
Şimdi bir sivri çıkıp da buna tasarım yaratıcılığı derse hiç şaşmam) darmadağınık bir başka kadının
önderliğinde dans ediyor. Ama ne dans! Birinin elinde küçük bir tava, diğerinin elinde yumurta çırpacağı,
öbüründe kepçe, bir başkasında tava... hoplayıp zıplıyorlar. Bir yandan da sunucunun sorularını
cevaplandırıyorlar.
        O kafasında mandal olan kadın dans öğretmeniymiş; mutfak önlüklü, kaşıklı kepçeli kadınlar da öğrencileri. Yaptıkları dans mutfak dansıymış ve diğer danslardan sadece biriymiş. Pijama dansı, büro dansı gibi danslar da varmış. Enteresan olan, dans öğretmeni işyerlerine, şirketlere gidip öğle tatillerinde çalışanlara bu dansı öğretiyormuş. Amaç bütün gün oturan çalışanlara, ev kadınlarına spor yaptırıp kilo verdirtmekmiş. Bu pijama dansının, büro dansının, mutfak dansının önemli bir faydası da kabızlığa çare olmasıymış! La havle
vela kuvvet demeye kalmadı, öğretmen tam bu noktada bir sandalye çekti, üzerine tünedi, tuvalet pozisyonu
aldı ve başladı dansla bağırsakların nasıl boşaltılacağını göstermeye... Bin kere la havle, on bin kere la
havle, yüz bin kere la havle...
        Hadi bu öğretmen bir yolunu bulmuş para kazanıyor! Ya o parayı verip bu kursa giden sokma akıllı ev
kadınlarına ne demeli? Hele içlerinde bir derneğin başkanı olduğundan mıdır nedir, pijamasının üstüne inci
takmayı ihmal etmeyen biri bile olan bütün o kadınlara, şayet doğruysa çalışanlarına öğle tatillerinde
tuvalet dansı eğitim aldıran patronlara (Buna pek inanmadım. Patron denilen akıllı bir kişidir genellikle) ne
demeli? Hiç para vermeden yapılan sporlara ne oldu? Gün ışığından da istifade ederek yapılan yürüyüşlere,
eskiden kültür-fizik denilen cimnastiklere, asansör kullanmadan merdiven inip çıkmalara ne oldu?
        La havle vela kuvvet! Diyorum size, kıyametin ayak sesleri...