9 Temmuz 2012 Pazartesi

Panik Atak mı, alerji mi?

Ansızın, birden bire, pat diye; beklenmedik bir anda, beklenmedik bir yerde, günün ortasında, gecenin bir yarısında, hatta belki uykunuzun en derin yerinde... boğazınıza bir yumru oturur, kalbiniz yerinden fırlayacakmışcasına ağzınızda atar, başınız döner, mideniz bulanır ya da bağırsaklarınız bozulur veya tersine hiç çalışmaz karnınız davul olur, sonra elleriniz uyuşur, bacaklarınızın feri kesilir, görmeniz bulanıklaşır, konsantrasyonunuz bozulur ve en kötüsü, bütün bunlar olurken, taa en başından nefesiniz daralır, ciğerleriniz şişer ve sanki az sonra boğulacakmışsınız gibi hava açlığı çeker, pencerelerde, balkonlarda kalır, olmadı iki büklüm olur nefes almaya çalışırsınız... ve daha kötüsü yoğun bir korku, giderek kontrolünüzü kaybettiren bir kaygı, neden olduğunu bilmediğiniz bir endişe sarmalı...sanki kalp kirizi kapınızı çalmak üzeredir veya bir saniye sonra düşüp bayılacaksınızdır... ya da ölmek veya aklınızı yitirip delirmek üzeresinizdir...Evet... panik atak kriziniz başlamıştır! Bütün bunlar ve vücudunuzda hissedebileceğiniz daha onlarca değişiklik hep bu "panik atak" denilen ve çağımızın hastalığı diye tanımlanan ruhsal problemin size yaşattığı, altından kalkılması hayli güç bir duygu bozukluklarıdır. Bu sarmalda sizi dipsiz bir kuyu gibi sürekli içine çeken esas duygu ise ödünüzü patlatan bir korkudur. Öyle yoğun bir korkudur ki bu; kriz bittiğinde sanki tonlarca ağırlığında bir dağı kaldırmışçasına yorgun düşersiniz. Zaten çoğu hasta da krizi tek başına atlatamaz ya bir hastahanede alır soluğu ya da güvendiği bir yakınının yakınlığına sığınır...
Uzun yıllar mücadele verdim bu rahatsızlığa karşı; ilaç kullanmak istemeyip psikoterapi almakta ısrar edince yığınla da para döktüm doktor yollarına. Dirençli, inatçı bir kişiliğim olmasa idi belki de pek çok hasta gibi yenik düşecek, beraberinde başka ruhsal problemlerle baş etmek zorunda kalacak, başta sosyal hayatım olmak üzere bütün hayatımı durduracaktım. Zira ancak yaşayanların anlayacağı kadar insanı tüketen bir rahatsızlık olan panik atakta bir süre sonra kapalı alanlara sığamıyor, otobüslere binemiyor ve vardığı son noktada evinizden dışarı çıkamayabiliyorsunuz...
Çok şükür ben bu noktalara vardırmadan hastalığı tanıyıp ipleri olabildiğince ele aldım, irademi
devreye sokup yenilmeden krizleri atlattım ve giderek seyrelttim. Arada sırada olan, nefes darlığına varmayan hava açlıklarına, gelip geçici korkulara, ender yaşanan ve herkesinki kadar olan kaygılara ise önem bile vermedim. Ama tümüyle esas ne zaman iyileştim biliyor musunuz? Bademciklerimden şikayetle gittiğim aile hekimimin teşhisi ve yönlendirmesiyle önce kulak burun boğaz, sonra da bir genel cerraha gidip yapılan test ve tetkiklerle haşimoto hastası olduğum anlaşılınca. Evet, esas o zaman iyileştim.
Haşimoto, hastalığı bulan bir Japon doktorun adını taşıyan bir hastalık. Kısaca tarifi: İyot alerjisine bağlı tiroit iltihabı. Yapılması gereken ise iyottan uzak beslenme ve iyot içeren kozmetik, temizlik ürünlerini vs kullanmama. En başta da saç boyaları, makyaş malzemeleri ve tabii iyotlu tuz, yasak olan...Ben iyottan uzak bir yaşam sürmeye alıştırırken kendimi enteresan bir gözlemim oldu. Birden bire, pat diye, hiç beklenmedik şekilde panik atak yok oldu. Ne hava açlığı ne endişe ne de sıkıntı var artık... ne boğazıma bir yumru oturuyor ne üşüme ne terleme... hepsi geçti gitti. Meğer ki bunlar şu iyot alerjisi yüzündenmiş...
Ben hekim değilim, bloğuma yolu düşecek bir tek panik atak hastasını bile yanlış bilgilendirmek istemem. Ama yaklaşık yirli yıl bu rahatsızlıkla uğraşan ve uzun zaman psikiyatriste giden bir panik atak hastası/idim. Söylemek istediğim sadece şu: Onca psikiyatriste gitmeme rağmen tiroitlerime bakmak düşünülmedi; atlandı. Size önerim, atlamayıp bir baktırın! Alerjiniz olabilir... zaten panik atağın çağın hastalığı olması ve alerjinin de doğal yaşamdan uzaklaşılan günümüzde giderek artması, yani iki durumun paralellik göstermesi bile bir bağlantı olduğunun göstergesi gibi değil mi?

Bundan sonrasını da artık hekimler açıklasın... ya da belki onların da içlerinde bileni vardır, bilmeyeni vardır...