23 Kasım 2010 Salı

Türkiye'de bir garabettir gidiyor

        Bir İngilizle evlenip İngiltere'ye yerleşen bir kuzenim var. Uzun zamandır görüşmedik ama anlattıkları hep aklımda. Biz o meşhur batı hayranlığımızın verdiği ağzı açık ayran delisi duruşumuzla medeniyetin beşiği İngiltereyle değerlerinin farkında olmadığımız, karmaşasıyla biraz da küçümsediğimiz bu güzelim ülkemizi kıyaslarken; o, bu karmaşayı bile özlediğini söylerdi... Elbette "Bu karmaşa böyle devam etsin" değildi, söylemek istediği! Daha başka, daha derin bir mana, bize has olana duyulan bir özlemdi. "İnsanımız farklı; huyumuz, suyumuz, alışkanlıklarımız farklı. Düşünsene çocuklarımı iki saatliğine kayınvalideme bırakmak için bir hafta önceden randevu alıyorum" derdi. Ve eklerdi: Herşey gerçekten güzel, insana yaraşır ama yalnızlık var. Kimse kimseyle görüşmüyor. Burası farklı...

        Yurduma, yurdum insanına giydirilmek istenen gömlek belki de bu yüzden uymadı; özüne, kimliğine uymayan bu gömlek yüzünden belki de herkes bayramlıklarını giymiş süpürge sopası gibi duruyor. Nasıl durmasın ki?
        Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre bu yıl itibarıyla Türkiye'de 15 yaş ve üzerinde 5 milyon 674 bin kişi okur-yazar değil. Ve onca kursa, onca kampanyaya rağmen bu oranın yüzde 84'ü, yani 4 milyon 742 bini kadın! 15-24 yaş arasında okur-yazar olmayan 406 bin gencin de yüzde 79'u kadın!  Onca koleje, onca dershaneye rağmen YGS'de her yıl binilerce öğrenci sıfır çekiyor. Mezralara bile üniversite açılırken o üniversitelerin neredeyse hiçbiri dünya ölçeğinde başarılı sayılmıyor ve şu meşhur beyin göçünün önüne bir türlü geçilemiyor. Yine TÜİK'in verilerine göre bu yıl itibarıyla büyüme hızımız yüzde 11.7, yıl sonu itibarıyla beklenen milli gelirimiz ise 13 bin 647 dolar. Ama aynı kurumun verileriyle işsizlik oranı yüzde 13.5, asgari ücret ise 760 lira. Hem de net değil brüt olarak! CHP İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan'ın 16 Ekim Dünya Gıda Günü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamaya göre Türkiye'de açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı 550 bin, yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısı ise 16 milyon!
        Rakamlar böyle ama diğer taraftan sokaklara bakıyorum herkes elinde adını bile teleffuz edemediği mağazaların torbalarıyla geziyor; o mağazalara girdiğinde ne anlama geldiğini bilmediği ama aklına yerleştirdiği S beden, M beden, L beden giysiler arıyor... Yemenisinin yerine bandana mı banane mi ya da işte herneyse mendil gibi bir şey bağlayıp girişi çıkışı bile Türkçe yazılmayan hastanelerde, sinemalarda, çok katlı binalarda şaşkın ördek gibi dolaşıyor... Ve hala günde belirli miktarda para veren bankamatikleri birkaç saat arayla para çekip sözüm ona kandırmaya çalışıyor. Ve belki kullanırım diye her yerde verilen sıra numaralarından birkaç tane almayı ısrarla sürdürüyor. Türkiye'de belki bir şeyler değişiyor ama insana yatırım anlayışı değişmediği için bu gömlek bu bedene uymuyor. Velhasılı bir garabettir gidiyor. Ve giderek sapla saman birbirine iyice karışıyor. Bize giydirilmek istenen gömlek gerçekten uymuyor...