22 Kasım 2010 Pazartesi

Elin yabancısı Mevlana demiş!

        Gecenin bir yarısında, televizyon kanallarından birinde, adamın biri parmaklarını birleştirip enlemesine uzattığı elini ekrana tutmuş, telefonla yayına bağlanan bir izleyiciye dolayısıyla diğer izleyenlere, bizlere sesleniyor: Şimdi... Enerjimi sana gönderiyorum... Bütün vücudunda yavaş yavaş bir sıcaklık hissedeceksin... Aldın mı? Hissettin mi? Evet; bak tıkanıklar açılmaya başladı, kötü enerji seni terkediyor, artık daha olumlu birisin ve artık dünyaya daha olumlu bir pencereden bakacaksın! Nasıl, değişikliği hissediyor musun?... Kısa bir sessizlikten sonra karşı taraf ne olduğunu tam kavrayamamış bir sesle vermesi gerektiğini düşündüğü cevabı veriyor:

Evet, biraz. Enerji gönderen adam hemen elini çekiyor ve zafer kazanmış bir edayla şöyle diyor: İşte budur! Şimdi sen telefonu kapatınca da enerjimi hep  hissedeceksin... Bak sorunlar nasıl şıp diye çözülecek... Ağrıların bile geçecek... Sizi seviyorum... Hepinizi seviyorum... Siz de kendinizi sevin... Herkesi sevin... Bütünü sevin..."
        Sanki halis muhlis Türk televizyonlarının birinden değil de şu ikide bir Amerika'nın bilmem hangi eyaletinde ortaya çıkan tarikatların birinden bir ayin sahnesi!
        İşte Kuantum denilen böyle bir şeymiş! Şeymiş diyorum çünkü bir süredir dört bir tarafımız Kuantumla sarılmasına rağmen ne olduğunu tam olarak anlayamadım. Anlayan olduğunu da pek sanmıyorum. Hepimiz elimizden geldiğince hafta sekiz gün dokuz ekranlara çıkan kadınlardan, adamlardan duyduğumuz yarım yamalak cümlelerle anlamaya çalışıyoruz. Hoş ben daha bunca kadının, adamın bu Kuantum tahsilini nerede
yaptığını, bu konunun Milli Eğitim'in müfredatına ne zaman alındığını, Kuantum derslerinin seçmeli mi yoksa zorunlu mu olduğunu bile anlayamadım ama neyse... Sadece bir kez, yine bir tv kanalında Kuantumu ballandıra ballandıra anlatan bir adamın daha önce bir şirketin pazarlama bölümünde iyi bir satış elemanı olarak çalıştığını, yayına bağlanan eski bir iş arkadaşından öğrendim.
        Oysa Dr.Fred Alan Wolf adında bir fizikçi (Aslında Secret filmlerinden dolayı dünyada tanınan meşhur bir fizikçiymiş, tanımamam benim ayıbım) birkaç yıl önce Türkiye'ye gelmiş ve Kuantumu anlatan bir konferans vermiş. Ve Anadolu insanından, Mevlana'dan, Nasrettin Hoca'dan bahsetmiş: Sufi bilgilerinin Kuantum fiziğinden çok farklı olmadığını anlatmış. Anadolu insanının yaşamın özünü idrak ettiğinin altını çizmiş. Hatta yeni bilgileri keşfetmek için bazı kalıpları yıkmak gerektiğinden söz ederken Mevlana'nın "Ev
yıkıldığında altındaki elmasları keşfederiz" sözüne atıfta bulunmuş. Kısacası elin adamı dünyanın bir ucundan gelip bize Mevlana'yı okumamızı önermiş, "Nasrettin Hoca gibi toprağınızdan çıkan bilgeleri keşfedin" demiş... Başka söze hacet var mı?
        Aslında var! Kaçımız biliyoruz ya da kaçımız anında öğrendik bilmiyorum ama (Ne yalan söyleyeyim ben de çok sonraları öğrendim)geçtiğimiz yıllarda Konya'da düzenlenen 1. Uluslararası Mevlânâ'nın İzinde Barış ve Hoşgörü Proje Olimpiyatı'nda “Mesnevi Etrafında Kuantum Çekirdekleri” adlı projeleriyle birinci seçilen iki gencimiz var bizim. Yeşim Bircan ve Emine Battal.Bu iki genç kardeşimiz henüz lise öğrencisiyken Mevlana'nın Mesnevi'sinde kuantum fiziğinin prensiplerini bulmuşlar ve Kuantum fiziğini Mevlana'nın sözleriyle
anlatmışlar. Ama sanırım bunca gürültü arasında o sözler bizim kulaklarımıza pek ulaşamıyor...

Not:Zeynep Kocasinan, Dr.Fred Alan Wolf'un konferansını Milliyet Blogdaki yazısında uzun uzun anlatmış. İlgilenenler okuyabilir.