12 Temmuz 2012 Perşembe

Akıllara nazar...

Bir tek akla nazar değmez çünkü herkes kendi aklını beğenir, derdi büyükannem. Ondandır belki de çok basit bir işi bile çözümleyen herkesin yüzyılın icadını bulmuş gibi "aklımı seveyim" demesi... ve belki yine aynı sebeptendir uzmanlığının dışında bir mevkiiye atanan herkesin üstelik bir de liyakatının yetmediği o mevkiiye atanmış olmanın verdiği haksız özgüvenle işin uzmanlarına danışmadan, hiçbir uyarıya kulak asmadan aklına estiği gibi davranıp yetki kullanması...İyice alıştık artık, hata kanıksadık sahte doktorları, kendini doktor sanan hacı hocaları, kendi yazdığı reçeteleri kendi bildiği terkiple hazırlayan ve yaptığının eczacılık olduğunu savunan, herbolog (1) olmasa da her biri herbilog (2) olan aktarları, daha da acısı doktor olmadan doktorluğa soyunan akademisyenleri... ve belki biraz da övündük hiç değilse yazılıp çizilip suyu içilen kağıtlardan ota bota terfi etmesiyle halkımızın...
Uzunca bir zamandır işin erbaplığının unutulduğu; erken kalkanın yol alıp bilip bilmeden bir yerleri tuttuğu, bilenlerin ise Ziya Paşa'nın "Kalkın ey felah-ı vatan dediler kalktık, herkes oturdu biz ayakta kaldık" sözünü doğrularcasına ayakta kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Sağlığın s'siyle ilgili bir eğitimi, bir iş deneyimi olmayanlar sağlık, ömründe kitap kapağı açmayanlar kütüphane, daha da ilerisi kültür müdürü oluyor; sözüm ona "okullu" oldum diye sevinen üniversite mezunları gazete ilanlarıyla iş ararken Türkçenin t'sinden bihaber şarkıcılar, türkücüler ekranlarda programcılığa, gazetelerde köşe yazarlığına soyunuyor... bir bakıyorsunuz üniversitelerde kadrolar peynir ekmek gibi dağıtılıyor; esnafdan danışman, hukuk eğitimi almayanlardan mahkeme başkanı seçiliyor... velhasılı her geçen gün bilgi, erdem ve liyakat sahibi olmayanlar her yeri ama her yeri kaplıyor... kaplıyor kaplamasına ama kimi zaman da öyle olaylar yaşıyoruz ki insanımızın bu arsızlığına bu hadsizliğine 'dur' demek artık herkesin boynunun borcu oluyor. Tıpkı Samsun'da yaşanan son 'sel' olayında olduğu gibi...
Yağmurlarıyla meşhur kentte ırmağın yatağı değiştirilmiş, yerine de sanki o su yerini bulmazmış gibi toplu konutlar yapılmış hem de yerin bilmem ne kadar kat altını bile boş bırakmamacasına; insanların canı pahasına... belli ki işi bilen birileri yok işin başında... belli ki yatağı değişen insan bile kendi yatağını ararken ırmağın en ufak taşkında kendi yatağını arayacağını bilen yok o konutları oraya dikenlerin başında... Dahası, belli ki "Çarşamba'yı Sel Aldı" türküsünü bile bilmiyorlar; tıpkı "su akar yolunu bulur" sözünü bilmedikleri gibi... ve belli ki aklını sevenlerden oldukları için kimseye akıl da danışmıyorlar...
Sonuç: Birilerinin aklını sevmesi birilerinin canına mal oluyor...
Hz.Mevlana ne demiş: Herşeyi bilmene gerek yok haddini bil yeter...

(1)Şifalı bitkileri bulmayı ve kullanmayı amaçalayan bilim.
(2)Bu da henüz Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer almayan, yakın bir arkadaşımın uydurduğu, her bir şeyi bilen anlamında bir sözcük.